Yarım'lar Adına!

   Yarım gelmiş dünyaya, yarım yaşamış ve yarım varolmuş bir insana kolların yetemez. Ona uzanamazsın. Zaten tanrı o insanları, gün yüzüne çıkamasınlar diyedir ki, kalabalık kentlerde doğurur. Karanlıklarına mahkum kalmış olan yarım insanlar, sadece tanrının doğurduğu bu insanlar, özeldir. Çünkü onlar doğuramaz; sadece doğurulur. Onlar görülemez; gördükleri ile kalırlar ve sorun da şudur ki herkesi görürler. Onlar sevilemez; tanrının körelttiği kalplerinin alabildiği kadarıyla severler. Onların hayatları yaşanamaz; yalnızca yazılır ve okunur. 

   Yarımların baş kahramanı olan ben fırsat buldukça derim ki; bazı insanlar dünyaya şanssız gelir. Aslında Tanrı bizi doğurduktan sonrasına kadar her şey güzel -öncesini hatırlamıyoruz zaten-. Kara parçasına, henüz 1 saatlik iken bile, gelecek kaygısı ile geliriz. Bebek ağzımızla çirkin ağlayışlarımız da bu yüzdendir. Gelişim süresi boyunca asi ve uyumsuz ilerleyen yarımların yarım olduklarını öğrendikleri zaman ergenliktir. Toplum için asıl refah ve huzur dolu zamanlar, yarımların kendilerini buluşu ile başlayacaktır. Çünkü artık yarımlar kabuklarına çekilmeye başlamış, toplum sözleşmesini yırtıp atmış ve duvarların arasında oluşturdukları depresif kabarcıklar içerisinde yaşamaya başlamışlardır. Okul biter, arkadaşlıklar biter, sevgiler biter, aile ile ilişkiler sonlanır, sonucunda ise özgür, bağımsız ve depresif bireyler türer. 

    Bir yarımın iç evrenine asla ulaşamazsın. Ulaştığını sanarsın çoğu zaman fakat durum öyle değildir. Bir yarımın iç evreni sürekli değişim göstermektedir. Bu değişim bazen günler, bazen saatler, bazen de insanlar arasında gidip gelir. Onun dinlediği müzikleri, okuduğu kitapları, yazdığı şiirleri bir türlü sevemezsin. Bu kadar da olmaz, dersin. ''Bu kadar da soyut yaşanmaz.'' Çünkü bilirsin ki en somut yaşayan, en rasyonal davranan, en dünyanın göbeğinde duran sen'sindir. Her şeyin en güzel kokulusunu boynuna sıkar, en kaliteli olanını giyer, en yumuşak dokuya sahip olanıyla kendini temizler, en hatasız ve akıcı yazılanını okursun. Sen yarım değilmişsin çünkü. 

   Yarım insanın ölümü sessiz olur. Tanrı nasıl doğurduysa onu -acısız ve sessiz- öyle de geri alır. Yaşamı ve 'kokuşmuş' dediği toplumu her zaman kapı eşiğinden gözetleyen ve kirli pencerelerden izleyen yarım, ölüm'ün değişik ve yumuşak bir macera olacağını düşünür. Zaten tüm hayatı sert tekmelerden, kafasında milyonlarca çan çaldıran sarsıntılı buhranlardan ve tadını bir türlü alamadığı yemeklerden ibarettir. Daha kötü ne olabilir ki? 

   Şimdi ben, yarımlar adına konuşmayı kendime görev ediniyorum. Haklı bir sorumluluk, haklı bir savaş. Yarım insana kirli hedeflerle ulaşmayı denemeyin. Onu çıkara bağlı sevmeyi bırakın. Görüyoruz ki düzgün ve muhteşem sandığınız kompleksli hayatlarınız aslında bizim yarım hayatımızdan daha alçak durumda. Durum böyleyken sizin  gösterişli yaşamınız bizleri tamamlayamaz. Çünkü aldatılmayı ve kandırılmayı kabul etmiyoruz. Arkadaşlık ve aile gibi ticari ilişki boyutuna ulaşmış, yozlaşmış ilişkileriniz bizleri kirletemez. Çünkü bizler Tanrı'nın saf ve temiz olarak doğurduğu, aynı kararla büyüttüğü ve aynı biçimde canını teslim aldığı bireyleriz.

   Biz büyük bir farkındalık halindeyiz: İnsan asıl yalnızlığa tutunmalı ve onu sevebilmeli. 


Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar