Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikirlerinin Stoacılık Kapsamında İncelenmesi
‘’Fikirler,
şiddetle, top ve
tüfekle öldürülemez.’’
M. K. ATATÜRK
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan
Mustafa Kemal Atatürk, siyasi kimliği ile tanınmakta olsa da onun entelektüel
kimliği asla göz ardı edilmemelidir. Şüphesiz ki iyi bir siyasetçi ve önder
olmasının altında yatan temel sebep onun iyi bir araştırmacı ve düşünür
olmasıdır. Her zaman, hangi koşulda olursa olsun bilimin ve aklın yol
göstericiliğine güvenen, ona uygun yol çizmekte olan Mustafa Kemal’in
entelektüel tarafı ne yazık ki günümüzde yeterince açığa çıkarılmamakta, bu
yönü hakkında konuşulmamaktadır. Atatürk’ün savaş durumundaki dahi çözümleri,
devrimciliği ve devletçiliği hakkında pek çok araştırma, inceleme yapılmakta
iken onun derin, zengin düşünce yapısına ve hümanizmine dair araştırmalar
bulunmamaktadır. Bu sebep ile Atatürk’ün gizli kalmış veya ‘gizli tutulmuş’
olan bu yönünü olabildiğince açığa çıkarmakta fayda vardır.
Bu çalışmamızda ilk olarak entelektüel yönü
ile Atatürk’ün bilime ve felsefeye olan inancını ve güvenini işleyeceğiz. Daha
sonra Stoacılıkta hümanizm ve kozmopolitizmin nasıl temellendirildiğini
açıklayarak Atatürk’ün hümanizmini inceleyeceğiz. Çalışmamızı, Atatürk’ün
hümanizmini ve bazı sözlerini Stoacılıktaki hümanistik ve evrenselci öğreti
içerisinde inceleyip Atatürk’ün fikirleri ile Stoacı öğretideki benzerlikleri
ve farklılıkları ortaya koyarak sonlandıracağız.
Atatürk, Bilim ve
Felsefe
Atatürk, bilime ve felsefeye olan ilgisini
ve onların yol göstericiliğine olan güvenini sık sık açık bir şekilde ifade
etmiş ve kurmuş olduğu cumhuriyetin de bilim ve felsefe ışığında
ilerletilmesini istemiştir. Atatürk’ün bilim ve felsefe ile ilgili olan şu
sözleri ile onlara verdiği önemi daha iyi anlayabilmekteyiz:
‘’Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet,
hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi
mirasım ilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların,
kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada,
asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini
inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya
çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel
eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım
olurlar.’’
Kendisinin de açıkça ifade ettiği gibi akıl
ve bilim onun yegâne mirasıdır. Bu miras onun karakterine aittir ve mirası
yaşatmak Atatürk’ü -kendisinin de istediği gibi-1 fikren yaşatmak
demektir. Günümüzün cumhuriyet koruyucuları Atatürk’ün fikirlerini yaşatmak
istiyorlar ise bilim ve aklın ışığından asla ayrılmamalı, bilim ve akıl ile
karşı karşıya duran dogmayı uzlaştırmaya çalışmamalıdır. En önemlisi de her
şeyin değişiyor olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve yenilik arayışı içerisinde
olunmalıdır.
Her insan ve her toplum düşünce ile gelişir
ve yine düşünce ile şekillenir. Bu sebep ile Atatürk, düşünceyi ‘insanlığı
yönlendiren güç’ olarak tanımlamaktadır. Evet, düşünce güçtür çünkü düşünceden
uzak toplum gelişimden uzaktır, düşünce ile hareket eden toplum gelişime
açıktır. Atatürk, düşünceyi devrimciliğinin temeli olarak bulundurur.2 O’nun
felsefeye verdiği değeri, felsefi görüşünü ve ‘filozofa karşı bile felsefeyi
savunuşu’ kendisinin şu sözleri ile açıkça görmekteyiz:
‘’Felsefe, evren karşısında insanın
akılcı davranışıdır. Bu yüzden önemlidir. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan,
edebiyatçı da politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen bir asker, belki bir savaş
kazanır ama savaşı anlayamaz. Benim felsefe ile aram ne kadar iyi ise,
filozoflarla da o kadar açık! Tuhaf görülecek bu sözüm ama anlatayım: Bütün
filozofların hastalığı her şeyi tek bir nedene bağlamaktır. Kimi ‘’Bütün
yeryüzü bilmecelerini Tanrı anahtarı açar.’’ der, kimi ‘’Her şey Monad’tır.’’
diye direnir; kimi akıl der, kimi ruh der, kimi ateş, su, toprak der, kimi de
kalkar ille ‘madde’ diye tutunur. Her birinin bir gerçek payı vardır elbette.
Ama ‘payı’ vardır. ‘’Her şeyin aslı maddedir ve insanı madde kanunları yönetir.’’
dersin; karşına bir idealist çıkar, bütün madde kanunlarını allak bullak eder!
Ne çıkar dinler, ne öğüt; inancının doğrultusunda yürür gider.”3
‘’Vakti ile kitaplar karıştırdım. Hayat
hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara
görüyordu. —Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki muvakkat ömür
esnasında neşe ve saadete yer bulunmaz – diyorlardı. Başka kitaplar okudum;
bunu daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: Mademki sonu nasıl olsa
sıfırdır, bari yaşadığımız müddetçe şen ve şatır olalım. Ben kendi karakterim
itibarı ile ikinci hayat telakkisini tercih ediyorum. Fakat şu kayıtlar içinde:
Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahttır.
Besbelli ki o adamlar fert sıfatı ile mahvolacaklardır.’’4
Okumuş olduğumuz gibi Atatürk düşüncenin
‘çokluğu’na vurgu yapmış ve tek bir doğrunun mümkün olamayacağını savunmuştur.
Bunu savunacak kadar felsefe ile ilgilenmiş, açıklamasından anlayacağımız üzere
Leibniz’in Monad’larını dahi incelemiştir. Ontoloji, etik, siyaset felsefesi ve
hatta dil felsefesi ile yakından ilgilenmiş olduğu söylemlerinden, sözlerinden
açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca Atatürk’ün bu sözlerinden hayatı hiçbir zaman
boş görmediğini ve hayatta mutluluk için çabaladığını da anlamaktayız. Hatta o,
şunun da bilincindedir: Mutluluk için yaratılmış olan hiçbir şey emir altına
alınamaz, o özgürdür. Bu sebep ile de Atatürk, yaptıklarını hiçbir zaman
yalnızca kendi himayesinde görmemiş, yaptıklarını tüm bir insanlığa
atfetmiştir.
O’na göre felsefe, ‘çölde sıcak kumlar içinde cayır cayır yanan, tutuşan, dili, damağı
kuruyan seyyahın, ufukta teşekkül eden serabı su zannederek arkasında
koşmasına’ benzer.5 Şüphesiz ki Atatürk de felsefenin ıssız
çölünde gezinmiş ve düşünce dünyasını çeşitli arayışlar ile geliştirmiş bir
isimdir.
Stoacılık ve Hümanizm
a) Stoacılık Nedir?
Stoacılığın kurucusu Kıbrıslı Zenon (M.Ö.
336-262)’dur. Yüzyıllar boyunca ilerlemesini sürdürmüş olan bu ekolü 3 dönem
içerisinde inceleyebilmekteyiz: Eski Stoa (Kıbrıslı Zenon, Kleantes ve
Hrisippos), Orta Stoa (Panaitios, Poseidonios) ve Roma Stoası (Cicero, Annaeus
Seneca, Epiktetos, Marcus Aurelius).
Stoacılık, evrenin doğal düzeni ve doğal var oluşu ile insanın bütünlük içerisinde yaşamasını, aynı zamanda insanın iç ve dış dünyasında da bütünlüklü olmasını amaçlayan bir yaşam görüşüdür. Stoacılar, felsefeyi ‘bilgeliğin peşinde koşmak’ olarak tanımlarlar. Bilgelik ise ‘insani ve kutsal olan şeylerin bilgisi’ olarak ele alınır.
Stoacılar insan soyunun tek ve en önemli
amacının ‘mutluluk’ olduğunu düşünürler. Mutluluk da ancak ‘doğaya göre
yaşayarak’ elde edilebilir. Bu sebep ile Stoacılığın en önemli ilkesi ‘doğaya
uygun davranmak’tır. Doğaya uygun davranan insan akla uygun davranır ve böylece
insan kendisine de uyum sağlamış olur. Doğaya uygun davranan insan, tüm
zorluklara sabır ile katlanır, ölçülü davranır, adaletli olur ve en doğru olanı
seçer. Aynı zamanda bunlar, Stoacı ekolün kurucusu olan Kıbrıslı Zenon’un 4 ana
erdemini de oluşturmaktadır: Sabırla katlanma, ölçülü olma, adaletli olma ve
doğru seçme.
Stoacılar için akıl, bazı şeylerin
kontrolünün elimizde olduğunu, bazılarının kontrolünün ise elimizde olmadığını
söylemektedir.6 Varoluşun işleyişi, ölüm ve benzeri şeyler insanın
kontrolü dışında olabilir. Bunlar dışsal olanlardır. Fakat yargılarımız,
duygularımız, arzularımız, iyiyi ve kötüyü seçebilme imkânımız yalnızca bizim
elimizdedir. Bunlar içsel olanlardır. Dışsal olan hiçbir şey bizi
etkilememelidir çünkü onların kontrolü bizim elimizde değildir. Onları
içselleştirdiğimizde ya zarar görürüz ya da yarar; bu bize bağlıdır. Yani
Stoacılar için ‘görüş tarzı’ her şeyi etkilemektedir.
b) Stoacılık, Hümanizm ve Kozmopolitizm
Stoacı felsefenin temelinde duran doğal ölçü
anlayışı, insanları eşitliğe ve özgürlüğe götürmektedir. Onlara göre insanların
arasında bulunan tüm ayrılıklar yapay
ve doğaya aykırı olan ayrılıklardır. Doğal ölçüye uymayan bu yapay ayrılıklar
da doğa karşısında yok olmak zorundadır. Her insanı doğa var etmiştir ve tıpkı
aynı anne-babanın çocukları gibi tüm insanlar da kardeştir. Bu sebep ile kardeş
olan tüm insanlar birbirlerine eşittirler. Tüm bunları göz önüne aldığımızda
Stoacılıkta hümanizm ve kozmopolitizm öğretilerini de görmekteyiz.
Stoacı Epiktetos şu sözleri söyleyerek öğretinin
hümanistik ve evrenselci boyutunu gözler önüne serip Stoacılığı genel anlamı
ile açıklamıştır:
‘’Nasıl saat günün bir parçasıysa ben
de öylece bütünün bir parçasıyım. Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim.
Görevim elimde olanı yapmak ve üst yanına kulak asmamaktır. Deniz yolculuğuna
çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu, benim işimdir. Yolda bir
fırtına koparsa asla umursamam. Bu benim işim değildir. Kaptanı seçmek benim
elimdedir, fırtınayla uğraşmaksa kaptanın elindedir. Bilgelik, bizim olanı ve
olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır...’’
Doğu’da ortaya çıkan Stoisizm, Batı’ya doğru
ilerlediğinde farklı bir boyut kazanır. Burada Zenon’un öğretilerindeki ahlaki
unsurlara daha çok dikkat edilir. Roma dünyasında Stoisizm değer kazanmıştır
çünkü akılcı ve insancıl olan, aklın bağımsızlığını, erdemi, disiplini ve
adaleti savunan hukuk arayışı Roma’da mevcuttu. Stoacılık böylece Stoacı
filozof Marcus Aurelius’un başa geçmesi ile birlikte Roma’da önemli bir öğreti
haline gelmiştir. Stoisizm böylece Roma’dan yola çıkıp tüm bir insanlığa
hümanist, akılcı ve bürokratik bir devlet yapısı anlayışını göstermiştir.
Atatürk ve Stoisizm
Hümanistik, evrenselci ve akılcı anlayışı
sebebi ile Atatürk’ün bir Stoik olduğu söylenebilir. Atatürk’ün fikirlerinde
büyük bir rasyonalizme ve özgürlük, mutluluk, erdemli olma gibi konularda da
önemli derecede idealizme rastlamaktayız. Onun insanlık ve özellikle de Türkiye
insanları ile ilgili idealist bir tutumu vardır fakat bu tutumu ortaya koyuş
şekli bakımından realizmi de ortaya koyduğunu görebilmekteyiz. İnsanlık
hakkındaki özgürlük, erdemli olma ve benzeri konulardaki ideallerini
gerçekleştirebilmek adına akla uygun olmayan her şeyi ortadan kaldırmaya,
onları insanlıktan uzak tutmaya gayret göstermiştir. Bilime ve akla verdiği
önem, söylemleri ve bu uğurda açtığı çeşitli kurumlar onun rasyonalitesini
kanıtlamaktadır.
a) Erdem ve Zorluklarla Başa Çıkma
‘’…Büyüklük odur ki, hiç kimseye
iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü
neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin, herkes senin aleyhinde bulunacaktır.
Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler
yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki ederek,
kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra
sana büyüksün derlerse bunu diyenlere gülüp geçeceksin…’’
Atatürk’ün bu sözleri Zenon’un 4 ana
erdemini barındırmaktadır. Sözlerinde erdemli bir insan tarifi yaparak
zorluklar ile nasıl başa çıkılması gerektiğini anlatmıştır.
b) Barış ve Evrensellik
“Yurtta sulh, cihanda sulh.”
‘’…Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı
barış isteniyorsa kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek beynelmilel tedbirler
alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir.
Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde
eğitilmelidir.’’
Stoacılıkta yaygın olarak gördüğümüz barış
ve evrensel kardeşlik düşüncesine Atatürk’te de rastlamaktayız. Bu sözleri,
onun hümanizmini ve kozmopolitanizmini ortaya koymaktadır. Ayrıca kıskançlık,
kin gibi erdemsiz duygulardan uzak durulması gerektiğine de vurgu yaparak Stoik
bir söylemde bulunmuştur.
Atatürk’ün hümanizminden kaynaklanan eşitlik
algısı Stoacı gelenekte de vardır. Stoacılıkta sosyal sınıf farkları
önemsenmemektedir. Zengin ile fakir, kadın ile erkek arasında bir fark yoktur.
Aklını doğru kullanabilen herkes birdir, eşittir. Örneğin Epiktetos bir köle
olarak doğmuştur, Aurelius zengin bir Roma mahallesinde büyümüştür, Seneca ise
İspanya’daki bir şövalyenin oğludur.
c) Bilim ve Felsefe
‘’Bilim, gerçeği bilmektir.’’
‘’Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.’’
Stoacı Zenon felsefeyi ‘Tanrısal ve insani
olan şeylerin bilimi’ olarak tanımlamaktadır. Atatürk de bilimi ‘gerçeği
bilmek’ olarak tanımlayarak Zenon ile benzer bir bakış açısında bulunmuştur.
Sonuçta Stoacılar için gerçek olan doğal olandır ve Tanrı da, insan da doğal
şeylerdir.
d) Ölüm
‘’Ben size savaşmayı değil, ölmeyi
emrediyorum.’’
Bu söz aklımıza direk olarak Atatürk’ün
Stoacı filozofları okumuş ve onlardan etkilenmiş olduğunu getirmektedir. Çünkü
Stoacılar için ölüm korkulacak, telaş edilecek bir durum değildir. Ölüm, dışsal
olandır ve o, biz insanlar tarafından yönlendirilemez.
Atatürk’ün bu sözünde bir çeşit intiharın
betimlendiğini görmekte olanlar da vardır. Stoacılar için intihar, ahlaki
olarak doğru veya yanlış değildir. İntihar, karşılaşılan bir durumda yaşama
veya ölüme karar verme hakkıdır.
Stoalı
Seneca bu konuda şu açıklamayı yapmaktadır: ‘’İyi
insan, yaşaması gerektiği kadar yaşar; yaşayabildiği kadar değil.’’ Ayrıca
bir örnek olarak; Stoacılığın kurucusu olan Kıbrıslı Zenon, yaşlandığında
intihar ederek yaşama son verme hakkını kullanmıştır.
e) Ruh-Beden Bütünlüğü
Atatürk’ün Descartes düalizmine uzak
olduğunu ‘’Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur.’’ sözünden yola çıkarak söyleyebilmekteyiz. Çünkü her şeyden önce
başarılı bir asker olan Atatürk için ruh ve beden bütünlüğü elbette büyük önem
taşımaktadır. Stoacı öğretinin Roma İmparatorluğu’nda askeri düşünce üzerindeki
etkisi de pek çok militarist düşüncenin yapı taşı olmuştur. Ayrıca Atatürk’ün
benimsediği ‘sağlam kafa, sağlam vücut’ anlayışının John Locke, J. J. Rousseau
gibi önemli felsefecilerin eğitim anlayışlarında bulunduğu da görülmektedir.
Sonuç:
Sonuç olarak
-Stoacı öğretide görmüş olduğumuz pek çok şey gibi- Mustafa Kemal Atatürk, tüm
insanları tüm değerlerin kaynağı olarak görmektedir ve akıl ile her sorunun
üstesinden gelinebileceğini düşünmektedir. Onda görülen güçlü rasyonalizm, onun
evrensel hümanizmi ile birleşmiş durumdadır. O’nun için insanın ilk olarak
kendini ve yurttaşlarını sevmesi gerekir. Böylece o insan diğer milletleri de
sevmeyi ve saygı duymayı öğrenecek, evrensel bir bakış açısına kavuşacaktır.
Hümanizm,
özgürlük, eşitlik kaygısı ve arayışı -tarihsel süreçte de görüldüğü üzere-
insanların cehalet, şiddet ve korku ile bastırılmasının engellenmesini
sağlamıştır. Bu sebep ile insanlar her zaman özgürlüğün, eşitliğin, dolayısıyla
da aklın peşinde olmalıdır. Atatürk’ün entelektüel karakterini gün yüzüne
çıkardığımız tüm bu incelemelerimiz sonucunda onun Stoik bir karaktere de sahip
olduğunu görmekteyiz.
‘’Hiçbir
zafer amaç değildir.
Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmek için başlıca bir araçtır.
Amaç düşüncedir.
Zafer bir düşüncenin gelişmesine hizmet ettiği oranda değerli olur.
Bir düşüncenin üretilmesine dayanmayan zafer sürekli olmaz.
O boş bir çabadır. Her büyük meydan savaşından,
her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır.
Yoksa başlı başına zafer boşa gitmiş bir çaba olur.’’7
Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmek için başlıca bir araçtır.
Amaç düşüncedir.
Zafer bir düşüncenin gelişmesine hizmet ettiği oranda değerli olur.
Bir düşüncenin üretilmesine dayanmayan zafer sürekli olmaz.
O boş bir çabadır. Her büyük meydan savaşından,
her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır.
Yoksa başlı başına zafer boşa gitmiş bir çaba olur.’’7
Simge ARMUTÇU, 20.06.2019
Dipnotlar:
(1): ‘’Beni görmek
demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı
anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.’’
(2): ‘’O’nun Türk
ulusuna yaptığı hizmetlerin en büyüğü bilimsel düşünceyi anlamayı ve yaymayı
Türk devrimlerine temel yapmış olmasıdır.” -Uğur MUMCU
(3): KARAL, Enver Ziya, Atatürk’ten
Düşünceler, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1969: syf: 145)
(4): ÖZATA, Metin, Atatürk,
Bilim ve Üniversite, TÜBİTAK Yayınları, İstanbul, 2013, syf: 82
(5): KARAL, Enver Ziya, Atatürk’ten
Düşünceler, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1969: syf: 145)
(6): Bu sebep ile
Stoacıların kaderci görüşe sahip olduğu sanılmaktadır. Hâlbuki Stoacılıkta
yaygın bir kadercilik bulunmaz. Onlar, insanın kendi kendisinin Tanrı’sı
olduğunu vurgularlar. İnsan, başına gelecek olan iyi veya kötü şeyleri bilip
seçemez ama onlarla karşılaştığında vereceği tepkiyi, onların kendisine nasıl
etki edeceğini kendisi belirleyebilir.
(7): IRMAK, Sadi, Atatürk:
Bir Çağın Açılışı, İnkılâp Kitapevi,
İstanbul, 1984, syf: 375
Kaynak:
GÖÇMEN, Doğan, Stoacılar Dersi Notları, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2019
IRMAK, Sadi, Atatürk:
Bir Çağın Açılışı, İnkılâp
Kitapevi, İstanbul, 1984
KARAL, Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1969
MERİH, Kutlu, Atatürk Epistemolojisi ve Atatürk Hümanizmi, www.slideshare.net
ÖZATA, Metin, Atatürk, Bilim ve Üniversite, TÜBİTAK Yayınları, İstanbul,
2013
Yorumlar
Yorum Gönder