DESCARTES VE SPINOZA’DA TÖZ KAVRAMLARI
‘Töz’ problemi,
felsefe tarihinin en önemli problemlerinden biridir ve günümüzde de bu probleme
dair tartışmalar hala sürmektedir. Töz kavramı ile ilgili en kapsamlı tartışma
ise 17. yüzyıl felsefe dünyasında yaşanmıştır. En kapsamlı tartışmanın bu dönemde
yaşanmış olmasının başlıca sebebi olarak ise bu dönemin rasyonalist felsefenin
doruk noktası olmasını gösterebilmekteyiz. Bu dönemde büyük adımlar atılmasını
sağlayan üç filozof Rene Descartes, Baruch Spinoza ve Gottfried Wilhelm Leibniz,
rasyonalist felsefede birleşmişlerdir fakat ‘töz’ kavramı ile ilgili büyük
fikir farklılıklarına sahip olarak bu noktada ayrılmışlardır.
Bu üç önemli
filozofun ayrılmasının altında yatan temel sorular şu şekildedir: ‘’Töz nasıl tanımlanır? Kaç tür töz vardır? Bu tözler
nelerdir?’’ Bu soruları her üç filozof da farklı şekilde cevaplandırmıştır.
Elbette bu cevaplarda büyük farklılıklar görebildiğimiz gibi bazı
benzerliklerle de karşılaşabilmekteyiz. Hem 17. yüzyıl felsefesinin derinliğine
erişebilmek hem de ‘töz’ kavramının felsefedeki önemli yerini kavrayabilmek
için Descartes’ın ve Spinoza’nın töz problemini nasıl ele aldıklarını
incelemekte fayda vardır.
Descartes ve Töz
Kavramı
a) Metafiziğin Önemi
17. yüzyıl mozaik
bir yapıya sahip bir dönemdi. Bu dönemde Skolastik düşüncenin etkileri hala
devam ediyor, buna karşın bilim alanlarında önemli gelişmeler yaşanıyor ve
genel bir şüphecilik hali adım adım ilerliyordu. Descartes işte böyle bir
dönemde tüm her şeye en temele inerek yeniden başlamayı tercih etmiştir. O, işe,
felsefeyi bir ağaca benzeterek koyulmuştur; bu ağacın kökü metafizik, gövdesi
ise fizik ve ağacın dalları da diğer bilimlerdir. Metafizikte bilgilerin yine
kendisinden türeyebileceği ilkeler vardır. Fizikte, evrene ve doğa yasalarına
ilişkin bilgiler bulunur. Diğer bilimlerde ise hekimlik, teknik bilgi ve etik
vardır. Bu ağacın kökü olan metafizik, onu gövdesiyle, dallarıyla, bütün bir
hali ile büyütüp geliştirecektir.
b) Cogito Ergo Sum /
‘Ben’ Bilinci
Metafizikte yer alan, tüm bilgilere kaynaklık eden ilke ‘ben
bilinci’dir.1 Bilgi metafizik
ile, metafizik ise ben bilinci ile başlamaktadır. Böylece daha sonrasında
sırayla Tanrı’ya, Tanrı’dan da maddenin bilgisine erişiriz. Descartes,
epistemolojik bir sıralama yapmıştır: Ben bilinci (ruh-zihin), Tanrı, madde.
Fakat ontolojik düzene geldiğimizde bu sıralamanın değiştiğini görmekteyiz.
Sıralama Tanrı, ruh ve madde olarak değişir. Bu değişimin onun töz anlayışından
kaynaklandığını söyleyebilmekteyiz.
c) Töz Kavramı
Descartes için töz,
kendi başına var olandır. O, var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye
ihtiyaç duymayan şeydir. Öyleyse, bu tanımlamaya göre, töz Tanrı’dır. Tanrı,
sınırsız, değişmez, ebedi, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, eylemi ile tüm
her şeyin meydana getirildiği bir tözdür.2 Tanrı, diğer tüm
şeylerden bağımsız olan ve öyle düşünülebilecek olan tek tözdür. O, Tanrı’ya
‘sonsuz töz’ veya ‘yaratan töz’ demektedir.
Tanrı dışında kalan
şeyler vardır ve bunlar sadece Tanrı sayesinde var olabilen ve Tanrı’ya muhtaç
olan şeylerdir.3 Bu sebeple Tanrı,
onun dışında kalan şeyler ile doğal olarak eş anlamlı değil, eş seslidir. Fakat
Descartes şunun farkına varmıştır: Bazı şeyler Tanrı’nın var ettiği diğer
şeyler olmadan var olamamakta iken bazı şeyler de varlıklarını sürdürebilmek
için Tanrı’nın birliğine muhtaç durumdadır. Bu sebep ile bu sonuncu şeylerin de
töz olarak adlandırılması mümkündür. Sonuncular, ilkinden nitelik veya sıfat
olarak ayrı bir biçimde düşünülmelidir. Descartes bunları ruh ve madde olarak
karşımıza çıkarır; kendi başlarına varlığa gelememektedirler. Varlığa
gelebilmek için Tanrı’ya, yani yaratan töze ihtiyaçları vardır. Ruh düşünen (res cogitans), madde ise yer kaplayan,
uzamlı (res extansa) töz halindedir.
O, bunlara ‘yaratılan töz’ veya ‘sonlu töz’ adını vermektedir. Bu tözlerin
özsel nitelikleri sadece kendilerinde vardır; birininki diğerinde asla
bulunmaz. Düşünen töz yer kaplamamaktadır. Yer kaplayan tözde de düşünme yetisi
bulunmamaktadır.
Descartes, tözü res
cogitans ve res extansa olarak ikiye ayırır iken Anserm’in ‘ontolojik Tanrı
kanıtı’na başvurmuştur. Anserm’in ontolojik Tanrı kanıtını ise şu şekilde
özetleyebiliriz: ‘’Ben sonsuz ve kusursuz
olmadığım halde zihnimde sonsuzluk ve kusursuzluk kavramlarını taşıyorum.
Zihnimde bu kavramlar var ise bu kavramlara karşılık gelecek olan bir şey de
olmalıdır. Sonsuzluk ve kusursuzluk, sonlu ve de kusurlu olan bir varlığın
aklına nasıl gelebilir ki?’’ Sonlu olan varlığın zihninde sonsuzluk kavramı
yer alabildiğine göre bu kavrama işaret eden sonsuz bir varlık olmak
zorundadır. İşte Descartes, sonsuzluk kavramını zihin ile, sonluluk kavramını
ise beden ile özdeşleştirmiştir ve töz kavramını da buna dayanarak ikiye
ayırmıştır.
Descartes’ın iki
farklı töz anlayışına sahip olması sebebi ile onun felsefesini düalist felsefe
olarak anmaktayız. Fakat bu iki farklı tözün birbiri ile nasıl etkileşime
geçebilecekleri konusunda zihinlerde her zaman bir soru kalmıştır. Descartes,
ilerleyen zamanlarında bu konuda ‘aranedencilik’4 gibi argümanlar ortaya koysa da onun
felsefesinde zihinlerde yer alan bu soruları ortadan kaldıracak tatmin edici
yanıtlar bulunmamaktadır.
Spinoza ve Töz Kavramı
Spinoza’nın töz
anlayışı Descartes’ınkinden büyük bir fark ile ayrılsa da iki düşünürün töz
tanımı birbirine benzerdir. Spinoza, Ethica adlı yapıtının başında tözün
tanımını yaparak uzun bir yolculuğa bizleri davet etmiştir. Spinoza tözün
tanımını şu şekilde yapar: ‘’Töz deyince,
kendi kendine var olan ve kendi kendisi ile tasavvur olunan yani kavramı diğer
bir şeyin kavramı olmaksızın oluşabilen şeyi anlıyorum.’’5
Bir başka deyişle; ‘’Töz, var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyacı olmayan,
varlığının tek sebebi kendisi (causa sui) olan şeydir.’’ Bu tanıma uyan her
şeyden elbette töz olarak bahsedilebilir fakat şu da ortadadır ki bu tanıma
uyan tek varlık Tanrı’dır. Bu sebep ile Spinoza için töz Tanrı’dır6
ve tektir.
‘’Tanrı, yani her biri ezeli ve sonsuz bir
şey ifade eden sonsuz sıfatlardan oluşan töz zorunlu olarak vardır.’’7
Tanrı, ‘mutlak surette sonsuz olan varlıktır’, ‘her biri ezeli ve sonsuz
bir öz ifade eden sonsuz sıfatlardan ibaret bir töz’dür.8 Tanrı’nın dışında olan her şey sadece
ona bağlı olarak düşünülebilmektedir. Tanrı olmadan bir şeyin kendi başına var
olabilmesi de imkansızdır. Bu sebep ile her şey Tanrı’da ve Tanrı’dandır.
Spinoza ile Descartes’ın ayrıldığı en önemli nokta da budur: Descartes, Tanrı
dışında bir töz olduğunu öne sürmüştür ve bu, Spinoza için kabul edilemez bir
şeydir. Spinoza için sadece tek bir töz vardır ve bu tözün başka bir töz
tarafından var edilmesi de asla mümkün değildir. O, Descartes’ın düalizmine
karşı kendi birci, monist anlayışını ortaya koymuştur.
Spinoza için tözün
başka bir töz tarafından var edilemeyeceği saçmaya indirgeme yöntemi ile
kanıtlanabilir. Tözün başka bir töz tarafından var edilmesi, bu iki tözden
birinin diğer tözün neticesi olmasını, yani kendisini var eden tözün kavramı
ile anlaşılmasını gerektirmektedir. Böyle bir durumda ise töz, kendi tanımı ile
çelişmektedir. Bu çelişmenin sebebi de şudur: Töz, kendi başına ve yalnız
kendisi ile kavranmakta olan ve bunun için de başka bir kavrama muhtaç olmayan
şeydir.
Spinoza,
Descartes’ın tam tersi bir fikir öne sürmüştür ve madde ve ruh’un asla töz
olarak kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Madde ve ruh töz değil, Tanrı’nın
sınırsız niteliklerinden yalnızca ikisidir. Buradan da şu sonuç çıkmaktadır:
Madde ve ruh Tanrı’nın sınırsız niteliklerinden ise Tanrı, Doğa ile eş
anlamlıdır.9 Bu felsefesi ile
Spinoza, panteizmin temellerini oluşturan ilk felsefecidir. Onun attığı bu
büyük adım 18. yüzyıl felsefesine damga vurmuştur.
Descartes ve
Spinoza’nın töz tanımlamaları birbirine benzer olsa da aradaki büyük ve önemli
farkları görmek gerekmektedir. Kavram tanımlamaları doğrultusunda iki filozofun
da kendilerine özgü olarak inşa etmiş oldukları sistemler birbirinden bir hayli
uzaktır. Her ikisi de töz kavramını, var olmak için kendisinden başka hiçbir
şeye muhtaç olmayan, kendinde olan şey olarak ortaya koymuştur ve ikisi de,
bunun sonucunda oluşturdukları töz kavramının yalnızca Tanrı ile eş olduğunu
söylemiştir. Bu noktadan sonra açıkça gördüğümüz bir farklılık kendisini
göstermektedir: Spinoza için tek töz Tanrı iken Descartes farklı tözleri de
(madde ve ruh) Tanrı ile ‘eş sesli’ olarak ortaya koymuştur. Spinoza kendisini
monist olarak karşımıza çıkarır iken Descartes düalist bir yaklaşım ile
sistemini kurmuştur ve bu düalist yaklaşımı onun sisteminin sorgulanabilir
olmasına zemin hazırlamıştır.
Descartes’ta
yaratan, sonsuz töz (Tanrı) ile yaratılmış, sonlu töz (madde ve ruh) arasında
düalist bir bağ kurulduğunu görebilmekteyiz. Hem Descartes’ı hem de Spinoza’nın
Descartes’ı nasıl ele aldığını anlamak için düalizmin sebebi olan yaratan ve
yaratılan tözler arasındaki farkı kavramalıyız. Bu farkın gerçekliğini,
olabilirliğini sorgulamalıyız. Tanrı’yı madde ve ruhtan bağımsız olarak
düşünebiliyor fakat madde ve ruhu Tanrı’dan bağımsız olarak düşünmemiz imkansız
halde bulunuyor ise madde ve ruhun varlığının Tanrı’ya bağımlı olduğunu
söyleyebilmekteyiz. Yani, bu durumda yaratılan tözün yaratan töze muhtaçlığı
söz konusudur. Fakat bu durum Descartes’ın töz tanımı (Töz, var olmak için kendinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, kendi
başına var olan, bağımsız olan şeydir.) ile açık bir şekilde çelişmektedir.
Descartes her ne kadar Tanrı ile madde ve ruhun eş anlamlı değil, eş sesli
olduğunu söylese ve tüm sistemini buna göre kursa da bizlere ‘eş seslilik
konusunda’ elle tutulur bir açıklama yapmamıştır.
Tüm bunları göz
önüne aldığımızda 17. yüzyılda töz problemine üç farklı bakış açısı ile
yaklaşıldığını ve büyük bir çatışmanın var olduğunu görmekteyiz. Bunlardan
ikisi -bizim de bu çalışmada incelemiş olduğumuz- Descartes’ın ikili töz
anlayışı ve Spinoza’nın Doğa-Tanrı kapsamındaki monist töz anlayışıdır. Giriş
kısmında bahsettiğimiz Leibniz’in ise sonsuz sayıda töz anlayışı10
da bu dönemde geliştirilmiştir. Bu üç farklı töz anlayışı kendi dönemlerinde
kapalı kalmamış, kendisinden sonraki dönemlere de etki etmiştir. Üç filozofa da
çeşitli eleştiriler getirilebilir fakat 17. yüzyıldan günümüze kadar bu üç
filozofun üç farklı töz anlayışı felsefe dünyasına etki etmeye devam etmiştir.
Simge ARMUTÇU, 02.04.2019
(1): Descartes’ın ‘ben bilinci’ni ortaya koyması ‘’Cogito ergo sum
(Düşünüyorum, öyleyse varım)’ önermesine ulaşması ile mümkün olmuştur. Metodik
şüphe bu zemini hazırlamıştır.
(2): Tanrı’nın Varlığının ve
İnsan Ruhuyla Bedeni Arasındaki Gerçek Ayrımın Açık Biçimde Kanıtlandığı İlk
Felsefe Hakkında Meditasyonlar- Pierre Gassendi’nin Meditasyonlar’a İtirazı ve
Descartes’ın Bu İtirazlara Yanıtı, çeviri: İsmet Birkan, BilgeSu Yayıncılık,
2007, Ankara
(3): Buradan şu sonuç çıkartılabilir: Tanrı tarafından var edilmeyen
şeylerin varlığını sürdürebilmesi ya da var olabilmesi mümkün olamaz.
(4): Aranedencilik: Tüm olaylarının sebebinin Tanrı olduğunu söyleyen,
insana sebep olarak görünen tüm diğer şeylerin Tanrı’nın istencini yansıtan
birer ‘ara neden’ olduğunu savunan öğreti. Aranedencilik, Descartes’ın
ruh-beden ikiliğini çıkış noktası olarak almıştır ve bu iki töz arasında
yalnızca Tanrı’nın aracılığı ile bağ kurulabileceğini söyler.
(5): Etika, Spinoza, sayfa:5, çeviren: Suut Kemalettin, İstanbul Devlet
Matbaası, 1934 (Günümüz Türkesine çeviri: S.A.)
(6): Etika, Spinoza, sayfa:6, çeviren: Suut Kemalettin, İstanbul Devlet
Matbaası, 1934
(7): Etika, Spinoza, sayfa:15, çeviren: Suut Kemalettin, İstanbul
Devlet Matbaası, 1934 (Günümüz Türkçesine çeviri: S.A.)
(8): Etika, Spinoza, sayfa:6, çeviren: Suut Kemalettin, İstanbul Devlet
Matbaası, 1934 (Günümüz Türkesine çeviri: S.A.)
(9):
Deus Sive Natura
(10): Leibniz,
varlığın temeli olarak ‘monad’ları gösterir ve monad, töz ile eş anlamlıdır.
Monadoloji adlı yapıtında ‘’Monad, bileşiklere giren yalın bir tözden başka bir
şey değildir; yalın olan hiçbir şeyin parçası olmayandır.’’ der. Monadlar sonsuz sayıdadır ve her biri
birbirinden farklıdır. Dolayısıyla sonsuz sayıda da töz vardır.
(Monadoloji, Leibniz, sayfa:7, çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, 2011,
İstanbul)
Kaynak:
-Meditasyonlar,
Rene Descartes, çeviren: Çiğdem Dürüşken, Alfa Yayıncılık, 2. Basım, 2017,
İstanbul
-Etika,
Spinoza, çeviren: Suut Kemalettin, İstanbul Devlet Matbaası, 1934
-Monadoloji,
Leibniz, çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, 2011, İstanbul
-Descartes
ve Spinoza’da Töz, Sıfat ve Tarz, Ayşe Gül Çıvgın, 2018
-Descartes, Leibniz ve Spinoza’da Töz Problemi, Ergin
Aldemir, Düşünbil Portal, 2017
Yorumlar
Yorum Gönder