BİR AHLAK FİLOZOFU OLARAK DESCARTES



Descartes’ın bir ahlak filozofu olmadığı düşüncesi genel olarak yaygın bir düşüncedir. Bu genel düşüncenin başlıca sebepleri Descartes’ın felsefenin önemli bir konusu olan ahlak ile ilgili olarak mektupları1 dışında hiçbir metin yazmamış olması ve genel felsefesi içerisinde ahlakı sahip olduğu bilgi ağacından2 koparıp atmış olmasıdır. Bu yargıların elbette haklılık payı bulunmaktadır fakat onun yarattığı büyük felsefe ağının içerisinde hiç ahlaki öğretiye rastlanılamadığını söylemek Descartes’ın felsefesine ve de amacına haksızlık etmek olacaktır.

Descartes, diğer çoğu filozoftan farklı olarak felsefesi içerisinde ahlakı temel bir problem olarak karşımıza çıkarmamış ve üzerine çalışmalarda bulunmamış olsa da ahlak, onun felsefesini bütünü ile kapsamış durumdadır. Bu sebep ile Descartes’ta aslında gizliden gizliye ‘alışılmadık’ bir ahlak felsefesi3 olduğunu ve onun bizlere bu gizi sessizce sunduğunu söyleyebiliriz.

Bu çalışmamızda ilk olarak Descartes öncesi ahlak anlayışlarını ve modern felsefenin kurucusu olarak Descartes ahlakını inceleyecek, böylece çağlar arası ahlak kavramının ne şekilde biçimlendiğini göreceğiz. Daha sonrasında onun ahlak felsefesinin derinlerine inip Descartes’ın neden ahlak felsefesinden ayrı düşünülemeyeceğini açıklayarak çalışmamızı sonlandıracağız.

Descartes Öncesi Ahlak Anlayışları

İnsanın var olduğu her yerde dile, davranışa gelen ahlak, felsefe sahnesindeki yerini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Onu bu kadar geniş ve güncel bir alan yapan şey ise şüphesiz ki hem insanı temel alması, hem de her çağda değişim göstererek karşısına kapsayıcısı olarak ‘etik’ konulup tartışma konusu haline getirilmesidir.

a) İlkçağ Felsefesinde Genel Ahlak Anlayışı

Descartes öncesi ahlak anlayışlarını incelemek için ilk olarak İlkçağ felsefesini ele almaktayız. Bu dönemde ilk önce varlık/doğa felsefesi olarak ortaya çıkan felsefe daha sonralarda Sofist filozofların etkisi ile doğanın konusu olmaktan çıkıp insanın konusu haline gelmiştir. Sonrasında ise Sokrates ahlak felsefesinin kurucusu olarak anılacağı ilk adımını atarak ilk ahlak teorisini ortaya koymuştur. Sokrates, mutlulukçu (eudaimonist) bir anlayış geliştirerek çağın ahlak felsefesine katkı sunmuştur.

İlkçağ’da genel olarak teleolojik bir ahlak felsefesi yapılanması görmekteyiz: Yani, insanın en temelde belirli bir amacı zorunlu olarak vardır ve insan bu amaç doğrultusunda eylemlerini gerçekleştirir. Stoacılıkta da açık bir şekilde gördüğümüz gibi bu dönemde insan için öncelikli olan nihai amaç doğaya ve onun yasalarına uygun şekilde yaşamaktır. Bu uyum ise ancak insanın eylemlerini akıl yolu ile düzen içerisine koyabilmesi ile sağlanabilir.


b) Ortaçağ Felsefesinde Genel Ahlak Anlayışı

Ortaçağ felsefesine geldiğimizde ise teolojinin felsefenin akılcı tutumunun önüne geçtiğini, felsefeyi kendisine göre şekillendirdiğini görmekteyiz. Bu dönemde felsefenin dallarından olan ahlak felsefesi de teolojinin himayesi altına girmiş durumdadır. Doğru da yanlış da, iyi de kötü de dinin emirlerine, doğru-yanlış kıldıklarına göre belirlenmiştir. Amaç artık dünyevi mutluluğa sahip olabilmek değil, ebedi öte-dünya mutluluğu için çabalamaktır.

c) Modern Felsefede Genel Ahlak Anlayışı

Ortaçağ felsefesi döneminden sonra Rönesans ve modern çağ gelmektedir. Ortaçağ’dan kopuş, ona bir başkaldırı olarak gerçekleşmiş ve teolojinin etkilerinden sıyrılma oluşmuştur. Bu dönemde özne olan insan tekrardan özneliğine kavuşmuş, özne temel alınarak yeniden bir felsefe inşa edilmiştir. Ahlak da bu yeniden inşa hareketinin içerisinde özne temelli olarak yer almıştır. Bu dönemde amacı dinin emirleri ve yasaları değil, öznenin istekleri ve amaçları belirlemiştir.

Modern Çağın Kurucusu Descartes ve Bilgi Ağacı

‘’René Descartes iki karşıt uç arasında bir orta yol bulma, bilimle dini bir şekilde uzlaştırma, modern dünyada bilim ile dini bir şekilde barıştırma çabası içine girmiştir.
O, gerçekliği ikiye bölerken bilim ile teoloji ya da dinden her ikisini de bir şekilde korumuş ama dinin yerini oldukça sallantılı hale getirirken aklı ve bilimi her şeyin nihai yargıcı yapıp bütünüyle tartışılmaz ve sağlam bir zemine oturtmuştur.’’4

Kendisinden önceki dönemin ayrıştırdıklarını toparlama, düzene sokma gibi sorumlulukları üstlenmiş olan modern çağın kurucusu Descartes, felsefesini sistematik bir biçimde oluşturmuştur. Descartes, felsefeyi bir ‘bilgi ağacı’na benzetmektedir. Bu ağaç metafiziğe kök salmış bir ağaçtır. Ağacın gövdesinde fizik vardır ve fizik ağacın dallarını, yani tıp (hekimlik), mekanik (teknik) ve ahlakı beslemektedir. Yani Descartes, felsefesinin temeline metafiziği koymuştur ve tüm sistemini metafizik üzerine oluşturmuştur.

Descartes’ın metafiziği üç bölümden meydana gelmektedir. İlk bölüm ‘metodik şüphe’dir ve o, metafiziğe şüphe ile başlamaktadır. Diğer bölüm ‘Cogito ergo sum’dur ve bununla kendi düşüncesinin varlığını ortaya koyarak metodik şüphesini sonlandırmıştır. Üçüncü bölüm ise ‘Tanrı düşüncesi’dir ve Tanrı düşüncesi ile Tanrı’nın bilgisine ulaşacak olmak onu sahip olduğu şüpheden çekip alacaktır.

Descartes’ın Tanrı’nın varlığını kanıtlama girişimi her zaman düşünürler tarafından eleştirilmiştir. Fakat bu eleştirilerin yanlış bir zeminde oluşturulduğu da kesindir. Descartes’ın Tanrı’yı kanıtlama girişimi onu bir Ortaçağ filozofu yapmamaktadır. 
Daha önce de belirttiğimiz gibi -Cevizci’nin tabiri ile- o, bilim ile dini uzlaştırma çabası içerisinde olmuştur. Eğer eleştirilecek bir nokta aranıyor ise temele gidilmeli ve asıl bu çaba eleştirilmelidir.

Descartes bilgi ağacının kökü olan metafizikten sonra gövdesi olan fiziğe adım atar ve yolculuğunu bilgi ağacının dalları olan tıp, mekanik ve ahlaka gelerek sonlandırır. Onun ağaç benzetmesinden anlamamız gereken en önemli şey metafiziğin fizik ve diğer bilimleri (tıp, mekanik ve ahlak) kapsaması, anlam vermesidir -tıpkı bir ağacın kökünün gövdeye ve tüm dallara hayat vermesi gibi.

Descartes ve Ahlak Felsefesi

Descartes din, ahlak ve politikayı sisteminden uzak tutmuş olarak algılanmaktadır. Bunun sebebi ise ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’ı yazmış olmasına rağmen onun bu konulardaki katı, çekimser tavrıdır. Sebep olarak niçin çekimserliğini öne sürdüğümüzü ise Descartes’ın kendi sözleri ile açıklamak mümkündür: ‘’…ahlak üzerine düşüncelerimi yazmaktan çekindiğim doğrudur. Bu da iki sebeptendir: Birincisi, kötülerin insana iftira atmak için kolayca bahane bulabilecekleri bundan daha elverişli bir saha yoktur. İkincisi, başkalarının âdet ve ahlâkını düzenlemeye karışmak hakkı Hükümdarlarla, onlardan yetki alan kimselerin işidir’’.5

Bazı düşünürler, Descartes’ın din, ahlak ve politika konularını açık bir şekilde ele almamış olmasının sebebinin onun içerisinde yaşamış olduğu çağın koşulları olduğunu öne sürmektedirler. Solmaz Zelyüt, ‘Dört Adalı, Bir Kıtalı’ adlı yapıtında bunu şu şekilde ifade etmiştir: ‘’…Descartes’ın içerisinde yaşadığı çağın ethosu, rasyonel din veya rasyonel ahlak veya rasyonel politika için gereken zeminin sarsıldığı bir ethostur ve çünkü rasyonel olanın yeni yorumunun yeni yeni belirmeye başladığı bir dönemin arifesi yaşanmaktadır. Bu dönem, din, ahlak ve politikanın felsefesinin veya biliminin yapılma koşullarını henüz oluşturmamış bir dönemdir…’’6

Descartes kesin bilgiye ulaşma çabasına metafizik temeli oluşturarak başladığı için içerisinde ahlakı da barındıran diğer bilimleri en sona bırakmıştır ve kesin bilgiye ulaşma çabası sayesinde de ahlakı bir bilim olarak ele alabilmiştir. En önemlisi ise bilgi ağacı benzetmesinde gördüğümüz üzere metafizik ahlakı, ahlak da metafiziği canlı tutmaktadır. Bu ikisi arasındaki doğal ilişki yadsınamaz niteliktedir.

Descartes ahlakı 2 ayrı bölüme ayırmaktadır: Temelli ve geçici (muvakkat) ahlak. Descartes, kaideleri ölçülü, kararlı ve sebatkâr olmak, talihe değil kendine güvenmek, hakikatin peşinde koşmak şeklinde özetlenebilecek geçici bir ahlaki tutum ortaya koymuştur.7 İlk olarak bu geçici ahlakı oluşturur çünkü öncelikli amacı her an sarsılabilir olan metafizik bilgiyi sağlam bir zemine oturtmaktır. Geçici ahlak bunun için bir araç olacaktır.

a) Geçici/Muvakkat Ahlak

‘’Oturduğumuz evi yeniden yapmaya başlamadan önce malzeme ve mimar bulmak veya bizzat mimarlık etmek, sonra dikkatle planını çizmek yetmeyip de aynı zamanda bu işle uğraşırken rahatça oturabilecek diğer bir ev bulmakta lazımsa, böylece aklım hükümlerimde kesinlikten kaçınmamı emrederken, işlerimde kararsız kalmamak ve elimden geldiği kadar mesut yaşayabilmek için üç veya dört kaideden ibaret eğreti
(geçici) bir ahlak kabul ettim.’’8

Descartes’ın ‘Yöntem Üzerine Konuşma’ adlı yapıtında geçen bu sözlerinden de anlayabileceğimiz üzere yeniden inşa edilen ev metafiziktir ve Descartes, onun sağlamlığı için geçici bir ahlak öne sürmüştür. Bu geçici ahlakın 4 kaidesi bulunmaktadır.

Birinci kaide şudur: ‘’Tanrı’nın beni çocukluğumdan beri içinde yetişmeme lütuf ve inayet buyurduğu dine sağlamca bağlı kalarak, ülkemin yasa ve âdetlerine boyun eğmek ve başka her şeyde kendimi birlikte yaşayacağım kimselerin en akıllıları tarafından uygulamada benimsenen, en ölçülü ve aşırılıktan en uzak görüşlere göre idare etmekti.’’9 Yani Descartes geçici ahlakta ilk adımı akla ve ölçülü olmaya atmıştır.

İkinci kaide şudur: ‘’İşlerimde elimden geldiği kadar karar ve sebat sahibi olmak ve en şüpheli kanaatleri bile, bir defa kabul ettikten sonra en doğru ve en şaşmaz kanaatlermiş gibi takip etmekti.’’10 İkinci adım ise bu kaideden anlayabileceğimiz üzere kararlı ve sebatkâr olmaktır. Öyle bir kararlılığı öne sürer ki ona göre tesadüfen, düşünülmeden alınmış olan bir karar bile kararsızlıktan daha iyidir çünkü tesadüfen çıkılan yolun en azından yolcuyu bir yere ulaştıracağı kesindir.

Üçüncü kaide şudur: ‘’Üçüncü düsturum daima talihten ziyade kendimi yenmeye ve dünyanın düzeninden ziyade kendi arzularımı değiştirmeye gayret etmek ve umumiyetle düşüncelerimizden başka hiçbir şeyin iktidarımız dâhilinde olmadığına ve binnetice bizden hariçte olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra gücümüzün yetmediği bütün şeylerin bizim için tahakkuku imkânsız (yani bizim için mutlak olarak imkânsız olması) şeyler olduğuna inanmaya çalışmaktır. Fakat her şeyi bu zaviyeden ihtiyaç olduğunu itiraf ediyorum.’’11 Bu kaidede ise talihe değil kendine güvenmek, talihi değil kendini dizginlemeye çalışmak amacını görmekteyiz. Ona göre duygularımızı ve isteklerimizi kontrol altında tutmak elde edip edemeyeceklerimizi bilmemizi sağlayacaktır. Böylece elde edemeyeceklerimiz konusunda yakınıp hüzün veya öfke duyarak kendimize zarar vermekten uzak durmuş oluruz. İlkçağ’ın Stoik ahlak anlayışının izlerine, özellikle de ‘doğaya uygun yaşama’ ve Stoik kaderciliğe bu kaidede fazlasıyla rastlamaktayız.

Dördüncü kaide ise şudur: ‘’Bu ahlaka sonuç olarak insanların hayatta yaptıkları türlü işleri, içlerinden en iyisini seçebilmek için, gözden geçirmek istedim. Başkalarının uğraştıkları işler hakkında bir şey söylemek istemem fakat kendime gelince, yaptığım işi sürdürmekten, yani bütün hayatımı aklımı işletmekte ve kabul ettiğim metodu izleyerek gücümün yettiği kadar hakikatin bilgisinde ilerlemekte kullanmaya devam etmekten daha iyi bir şey yapmayacağıma inandım.’’12  

Descartes, geçici ahlakın varlığından oldukça memnun durumdadır ve ona büyük bir bağlılıkla inanmaktadır. Geçici ahlak onun için sağlam ilerlemede ve sarsılmaz sonuç oluşturmada güvenilir bir yol arkadaşıdır. Ayrıca geçici ahlakın ‘bahtiyar’ yaşamın anahtarı olduğunu da belirtir. Bunu belirtir iken bahtiyar ve saadet kavramlarının farkını gözler önüne sermek ister. Bahtiyar kavramını rastgele kullanmamıştır. O, bahtiyar kavramını şu şekilde açıklar: ‘’…ancak bizden dışarıda bulunan şeylere bağlıdır, kendi emeği ile edinmedikleri bir nimete kavuşan kimselere bilgeden çok bahtiyar denmesi de bundandır.’’13 Saadet ise iç memnunluktan meydana gelir ve o, bilgelerde mevcut olandır. Yani, geçici ahlak bahtiyarlığı sağlayabilir fakat saadeti sağlayamaz fakat geçici ahlak saadetin olmadığı zamanlarda en azından bahtiyarlığı bize bahşederek işlerimizin düzen içerisinde ilerlemesine yardımcı olur.

Descartes geçici ahlakı ortaya koyduğu zaman gerçek felsefe ile, yani metafizik ile güvenilir bir şekilde yolculuğa çıkar. Bilgeliğinin son adımını ise temelli ahlak ile atar.
  
b) Temelli Ahlak

‘’… öteki bilimlerin tam bir bilgisini gerektiren ve bilgeliğin en son basamağını teşkil eden en yüksek ve en tam ahlaka ancak köklerle gövdeden geçtikten sonra varılabilecektir.’’14 Descartes burada temelli ahlaktan bahsetmektedir. Geçici ahlakı gerçek felsefesine başlamadan önce oluşturmuştur ve Descartes’ın asıl ahlak anlayışını tam olarak karşılamamaktadır. Temelli ahlakın onun gerçek ahlak anlayışı olup olmadığı konusunda bazı fikir çatışmaları yaşanmaktadır çünkü Descartes, temelli ahlakını gerçekliğe kavuşturamadan, bilgi ağacını tamamlayamadan hayatını kaybetmiştir. Fakat o, ardında temelli ahlakı temellendirecek olan bazı eserler bırakmıştır ve böylece onun temelli ahlakının sistemini bu eserlerden yola çıkarak inceleyebilmekteyiz.

Temelli ahlakı 3 ana madde olarak ele alabilmekteyiz. İlk madde şudur: ‘’Hayatın her fırsatında yapmak ve yapmamak gerekeni bilmek için her zaman elden geldiği kadar düşünceyi kullanmaya çalışmaktır.’’15 Bu madde ile birlikte Descartes temelli ahlakta ilk rasyonalist adımını atar. Düşünceyi her zaman aktif tutmaya verdiği önem aynı zamanda onun akla olan inancını ortaya koymaktadır.

İkinci madde şudur: ‘’…aklın örgütlediği her şeyi ihtiras ve iştihalara kapılmaksızın yerine getirmek için, sağlam ve sabit bir karar sahibi olmaktır.’’16 Temelli ahlakta yer alan bu madde aynı zamanda geçici ahlakın ikinci kaidesinde yer almaktadır. Descartes burada da yine kararlı olmanın önemini belirtmiştir.

Üçüncü madde ise şudur: ‘’…böylece elden geldiği kadar, akla göre hareket ederken, elde olmayan bütün nimetlere tamamıyla gücümüzün dışında şeyler gözüyle bakmak ve bu yolla onları hiçbir zaman arzu etmemeye alışmaktır. Zira memnun olmamıza engel olan biricik şey arzu, esef veya nedamettir.’’17 Bu maddeye de geçici ahlakta rastlamaktayız. Descartes, Stoik yanı ile bizlere tekrardan elde olan ile yetinebilmenin, istekler ve duygular üzerinde hâkimiyet kurabilmenin önemini anlatır. Önemlidir çünkü ancak böylece aklımızı sağlıklı bir şekilde kullanabilir ve gerçekten bir özne olarak özgürlüğümüzü elimize alabiliriz. Eğer kişi, arzularının peşinden gidecek olur ise mutsuzluğa mahkûm olacaktır çünkü kabul edilmelidir ki arzular insanın doyuramayacağı güçlüktedirler.

Geçici ve temelli ahlakı inceledikten sonra Descartes’ın da belirttiği şu sözlere odaklanmalıyız: Geçici ahlak hayatın, temelli ahlak ise bilgeliğin gerekliliğinden ortaya çıkar. Ayrıca geçici ahlak daha önce de belirttiğimiz gibi saadet yoksunluğunda bahtiyarlığı bizlere verir iken temelli ahlak saadeti verir. Çünkü temelli ahlakın amacı bilgeliğin bize katacak olduğu üstün iyidir.

Saadet ve Üstün İyi Kavramlarının Descartes’ın Ahlak Felsefesindeki Yeri

Descartes’ın ahlak felsefesinde ‘saadet’ ve ‘üstün iyi’ kavramları önemli bir yere sahiptir. Descartes, bahtiyarlık ile saadeti birbirinden ayırdığı gibi saadet ile üstün iyiyi de birbirinden ayırmıştır.

Ona göre saadet, ‘’…üstün iyiye sahip olmaktan doğan ruh memnunluğu ve hoşnutluğu’’18dur. Üstün iyiyi ise şu şekilde açıklar ve ayırır: ‘’Birincisi, üstün iyinin, şehvet olduğunu söyleyen Epiküros’un kanaati; ikincisi üstün iyinin fazilet olmasını isteyen Zenon’un kanaati; üçüncüsü de, üstün iyinin vücudun olduğu kadar ruhunda bütün olgunluklarından mürekkep olduğunu söyleyen Aristo’nun kanaatidir.’’19 Descartes, Zenon’a bu noktada katılmaktadır ve o, üstün iyiyi ‘akıl ile aydınlanmış olan fazilet’ olarak belirler.

‘’Üstün iyi, fazileti işlemekten yahut da elde edilmesi irademize bağlı bulunan bütün nimetlere sahip olmaktan ibarettir.’’20

Descartes, faziletin, onun yolundan giden kişilere ruh memnunluğu ve hoşnutluğu vereceğini belirtir. Böylece üstün iyi konusunda Zenon izlerini gördüğümüz Descartes’ın ahlak anlayışını oluşturur iken Stoacılardan fazlasıyla etkilenmiş olduğunu bir kez daha görmekteyiz.



Sonuç:

Modern çağın kurucusu olan Descartes’ı rasyonalist felsefesi ile sık sık anmakta, ‘Cogito ergo sum’u ile onu kavramaya çalışmaktayız. Nasıl ki bunlar Descartes’ı Descartes yapan şeyler ise ahlak felsefesi de tüm bunları var eden şeydir. Onun bilgi ağacı tüm her şeyi gözler önüne sermektedir. Geçici ahlak kökteki metafiziği, metafizik ise bilgi ağacının tamamlayıcısı, son adımı olan temelli ahlakı oluşturur. Descartes’ı her zaman akla öncelik vererek kurduğu ahlak felsefesinden ayırmak veya onun ahlak felsefesini görmezden gelmek onun felsefesini hiçe sayarak niçin modern çağın kurucusu olarak anıldığının hiçbir zaman farkına varamamak gibi bir sonuca sebep olacaktır.  

Simge ARMUTÇU, 19.06.2019

Dipnotlar:
(1): ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’
(2): Descartes için felsefe ‘bilgi ağacı’dır.
(3): Elbette onda bahsettiğimiz ahlak pratik ahlak değildir. Descartes’ta -onun adını vermiş olduğu gibi- ‘muvakkat (geçici) ahlak’ tutumuna rastlarız.
(4): Cevizci, Ahmet,  ‘On Yedinci Yüzyıl Felsefe Tarihi’, Asa Yayınevi, syf:91
(5): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 4,5- önsöz
(6): Zelyüt, Solmaz, ‘Dört Adalı, Bir Kıtalı’, Öteki Yayınevi, syf:133
(7): Zelyüt, Solmaz, ‘Dört Adalı, Bir Kıtalı’, Öteki Yayınevi, syf:133- dipnot
(8): Descartes, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, syf: 25
(9): Descartes, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, syf: 25
(10): Descartes, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, syf: 26
(11): Descartes, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, syf: 27,28
(12): Descartes, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, syf: 27
(13): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 28
(14): Descartes, René, ‘Felsefenin İlkeleri’ (çeviri: Mehmet Karasan), M.E. Basımevi, syf: 17
(15): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 30
(16): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 30
(17): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 31
(18): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 36
(19): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 37
(20): Descartes, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, syf: 53

Kaynak:
AYDOĞAN, Emine, ‘Descartes’ın Ahlak Anlayışı’, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 55, 2015
CEVİZCİ, Ahmet, ‘On Yedinci Yüzyıl Felsefe Tarihi’, Asa Yayınevi, Bursa: 2007
DESCARTES, René, ‘Ahlak Üzerine Mektuplar’, M.E. Basımevi, İstanbul: 1996
DESCARTES, René, ‘Felsefenin İlkeleri’, (çeviri: Mehmet Karasan), M.E. Basımevi, İstanbul: 1967
DESCARTES, René, ‘Metot Üzerine Konuşma’, (çeviri: K. Sahir Sel), Sosyal Yayınevi, İstanbul: 1994
DESCARTES, René, ‘Ruhun İhtirasları’, (çeviri: Mahmut Özdil), Sayfa Yayınları, İstanbul
HOCAOĞLU, Durmuş, ‘Descartes Felsefesi’nde Bir Problem Alanı Olarak Ahlak’, Doğu-Batı Dergisi, Sayı 4, 1998

Yorumlar

  1. İyi bir yazı olmuş hocam descartesin ahlak üzerine görüşlerini genel olarak görmemi sağladı teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar