Aristoteles ve Sokrates Bağlamında Kent Kavramı
Günümüze kadar pek çok düşünür ‘kent’ ile ‘şehir’ kavramları arasında
farklılıklar olduğunu belirtmiştir. Bu farklılıkların temeli her zaman
diliminde ve her ülkede geçerli bir şehir tanımı yapılamamasıdır. Çünkü şehir
kavramı geçmişimizin her zamanında ve farklı coğrafyalarında farklı anlamlara
sahiptir. Çalışmamızda ‘kent’ kavramını daha iyi açıklayabilmek için
Aristoteles ve Sokrates’ten yardım alacağız.
Aristoteles’te Kent Kavramı
Aristoteles, şehirleri insanların daha iyi bir hayat sürdürmek için bir araya geldikleri yerler olarak tanımlamıştır. Günümüzde ise ‘şehir’ kavramını bizim için ekonomik faaliyetler, nüfus, iş alanları gibi pek çok kriter oluşturmakta. Ayrıca Aristoteles zamanında kentler, devleti ifade etmekteydi. Günümüzde ise kentler kendisini ait olduğu devletin topraklarında hizmet vermekte olan küçük yönetim merkezleri olarak bizlere göstermektedir.
Aristoteles’te ‘ideal kent’ kavramı ile karşılaşmaktayız. Onun ‘İdea’yı varlık alanında kullanışı ile kenti açıklarkenki kullanışı arasında pek fark da görememekteyiz. O, bizlere ideal kenti göstermiştir ve ideal kent, kusursuz ve mükemmel kenti anlatmaktadır. Günümüzde de çoğu belediyenin ideal kenti kurma amaçları ile karşılaşıyoruz. İnsan soyu, Aristoteles’ten günümüze kadar hep ‘ideal’in peşinde olmuştur.
O, kent ile mutluluğu bir arada görmüştür. Ona göre kent için iyi olan şey tek bir kişi için bile iyi olmalıdır. İnsanı mutlu edecek, ayakta tutacak tüm koşulların kent içinde sağlanması, o kentin ayrıca iyi bir anayasa ile de yönetilmesi anlamına gelmektedir. İyi bir anayasa ile yönetilmekte olan kentin dışında mutlu olmayı beklemek de boş bir çabadır. Yani, Aristoteles için kent, insanların mutluluğu için gereken en temel şeydir. Günümüzde ise kentten mutluluk vermesini dahi beklemiyoruz. Kentler artık bizler için sadece barınacak, çalışacak, yaşamı bir şekilde sürdürecek yerler anlamına geliyor…
Sokrates’te Kent Kavramı
Bu konuda Sokrates’e baktığımızda Aristoteles ile hemen hemen aynı düşüncelere sahip olduğunu görmekteyiz. Onun için de kent, mutluluğun temeli durumundadır. Kentin var olma nedeni sadece insanların can güvenliklerini sağlamak değil, aynı zamanda onların mutluluklarını da sağlamaktır. Kent, insanlara iyi bir yaşam sunarak onların ahlaklı yaşamalarına da öncülük edecektir. Sokrates’e göre insan, doğasında toplumsal bir canlı olduğundan ve birbirleriyle sürekli etkileşim halinde bulunmak istemelerinden dolayı kent devletinde yaşamak da zorundadır.
Sokrates’in Savunması adlı eserde Sokrates’in çok sevdiği kenti olan Atina’ya ve Atinalılara çok önem verdiğini görüyoruz. O, bir Atinalının kesinlikle kentine yakışan bir durumda, erdemde, ahlakta olmasını ister. Bunu, şu sözlerinden anlayabiliriz: ‘’Sen ki gönüldeşim, Atinalısın, dünyanın en büyük, bilgeliğiyle, gücüyle en çok ün salmış kentin hemşerisisin. Paraya, şana, onura bunca önem verirsin, sıkılmaz mısın bundan, yüzün kızarmaz mı?’’ Kent yaşamına ve o yaşamın getirdiği mutluluğa, ahlaka bu kadar çok önem veren Sokrates’in kentteki gençlerin ahlakını bozduğu iddiası ile ‘gönüldeşleri’ tarafından yargılanması gerçekten üzücü ve 17. yüzyıl filozofu Thomas Hobbes açısından baktığımızda (‘’İnsan özünde bencil ve kötücüldür.’’) insanın özünü açıklayan bir durumdur…
Sonuç olarak Aristoteles ve Sokrates, kent hakkında aynı düşüncelere sahiptir. İkisi de kentin, vatandaşlarına mutluluk sağladığını ve bir insanın kent dışında mutlu olamayacağını belirtmiştir. Günümüzdeki ‘kent’ veya ‘şehir’ kavramlarına baktığımızda ise onların artık sadece maddi olarak incelendiğini görmekteyiz. Artık kentlerden ahlak, mutluluk ve güvenlik beklenmiyor. Kentte aranan tek özellik ekonomik koşulların yeterliliği… Acaba Aristoteles ve Sokrates bir ütopya mı kurgulamıştı, yoksa sadece olması gerekeni mi söylemişlerdi? Günümüzde insanın mutsuzluğunun kesinlikle ait olduğu kentin kötü koşullarda olması ile bağlantılı olduğu kanısındayım.
Simge ARMUTÇU, 01.02.2019
Yorumlar
Yorum Gönder